GEZİ 

CİDE GÜNLÜĞÜ – 1 / GİDEROS, SALMAKİS’İN TARAĞI

Kim bir güzelin saçına dokunabilmiş/ Tarak gibi diş diş, didik didik olmadan?” – Hayyam

Şafak öncesi karanlıkta uyanıyorum. Gölgelerin arasına sıkışan kızıl göğü çekip çıkarıyorum. Ortalık aydınlanmaya başlıyor, gün ezberimde. Aşağının karanlığı ile yukarının aydınlığı arasında sıkışıp kalmışım. Dibe vurduğum bir topuk darbesi ile gün yüzüne çıkıyorum. Ezberimi bozarak yaşamın haykıran zamanlarında fısıltıyla gelen güzelliklere kapımı açıyorum. Güneş, ışığını usulca yeryüzüne dökerken Phrixus’un oğlu Kytoros ile Altın Post’a binip yola çıkıyorum. Yol Arkadaşım Dağcılık Kulübü ile rotamız, Cide – Gideros Koyu.

Kayıp giden yolda değişen bitki örtüsünü seyrederken zamanın nasıl geçip gittiğini fark etmiyorum. Geçmişi 15’inci yüzyıla dayanan Gideros koyuna vardığımızda vakit öğlen olmuştu. Önümüzde derin bir mavi ve onu çevreleyen can yeşili görkemli ağaçlar. Kıvrıla kıvrıla akan yoldan sahile iniyoruz. Gideros koyu pırıl pırıl dingin bir maviye sahip. Dar bir ağızla denize açılan koyun eskiden korsanların saklanma yeri olduğu söyleniyor. Sandal ile açıldığınızda Osmanlı hamamını ve boğazı daha iyi görüyorsunuz. Rhodoslu Apollonius, ‘Altın Post’ mitindeki Argonatlar’ın Karadeniz kıyılarındaki yolculuklarını anlattığı kitabında bu bölgede Amazonların yaşadığından söz ediyor. Rivayete göre buradaki ilk site devleti ok ve yayı iyi kullanmalarıyla meşhur Amazon Kadınları tarafından kurulmuş. Ünlü antikçağ coğrafyacısı Strabon da Gideros’un Yunan mitoslarında Altın Post efsanesindeki koçu kaçıran Phriksos’un dört oğlundan biri olan Kytoros tarafından kurulduğunu söyler.

Zamanın koridorlarında sekerek yürüyorum. Kytoros Dağı, Sagra Dağı olarak antikçağ sonrasında bazı seyyahların notlarında yer almış. Yoğun şimşir ormanlarıyla kaplı Cide Dağları’nda en etkileyici noktanın Gideros Dağı Kuşkayası Tepesi olduğu söylenebilir. Şiirlerde ‘Ormanlık Kytoros’ olarak anılır. Yüksek ağaçların arasından yayılan gün ışığı ile uçuk mavi göğün altındaki orman denizine dalıyorum. Orman içinde sonsuz bir mekândaymış gibi hissediyorum. Sessizlik önümde bir dalga misali ilerliyor. Bir kuş, sesini gönderiyor dallardan birine. Bölgedeki ormanlardaki ağaç çeşitliliği birçok günlük eşyanın yapımının yanı sıra gemi, tekne gibi deniz araçlarının da yapılması için çok uygunmuş. Bundan dolayı hem antikçağda hem de ortaçağda Kastamonu kıyıları topyekûn tersane olarak adlandırılmış durumda. Hatta bu tersanelerde yapılan tekneler o kadar övgü almış ki antikçağda Roma’nın en ünlü ozanlarından biri, Kytoros’ta (Gideros’da) şimşirden yapılmış bir tekneye övgülerini çok güzel bir şiirle dile getirmiş… Gaius Valerius Catullus, şiirlerinde Kytoros’ta yapılan teknenin tüm Akdeniz havzasını dolaşırken sürati, güvenilirliği ve dengesiyle tam anlamıyla denizle, dalgayla ve rüzgârlarla uyum içinde olduğunu göstermiş.

Gemilerin en hızlı gideniymiş/ gördüğünüz o kayık, yolcular,/ geçmediği tekne yokmuş/ sözüne bakılırsa, suyun üzerinde,/ uçar gidermiş gerek kürekle gerek yelkenle,/ ormanda bir ağaçken eskiden,/ daha kayığa dönüşmeden önce/ ıslık çalarmış boyuna konuşan saçlarıyla./ Cytorus’un doruğunda Karadeniz’de Amasra’da şimşir üreten Cytorus’ta,/ bunları çok iyi bilirmişsin,/ kayığın söylediğine göre, yücelerinde dikiliymiş oldum olası,/ küçük küreklerini suyuna bastırırmış senin,/ efendisini taşımış oradan,/ onca azgın dalgalar arasından,/ ister sağa ister sola essin yeller,/ isterse birlikte vursun iki yana.

Tepeden koya baktığımda mavi ile yeşilin güzelliğini hiçbir perspektife sığdıramıyorum. Gideros’un rüzgârıyla savrulan saçlarımı şimşirden yapılmış bir tarakla tararken güneş akıp gidiyor ellerimden. Saçlarımın kıvrımları arasına asılı olan gönlüm Gideros sularına karışıyor. Gideros şimşirinden yapılan taraklar mitoslarda da geçiyor. Bunlardan biri, Tanrıça Athena ile ölümlü bir kadın olan Arakhne’nin mücadelesi. Bu öyküye göre Arakhne, el zanaatlarında çok becerikli. Elinden her iş gelir ama zamanla bu becerisi kibre dönüşüp Athena’ya kafa tutmaya kadar varır. Tanrıça elbette ki bu kibri affetmez ve önce bir yarışma yapılmasını sağlar, Arakhne’yi yendikten sonra da iş onu cezalandırmaya geldiğinde önce Tanrıça Arakhne’yi Gideros şimşirinden yapılmış tarakla döver. Şair Naso bu kavga sahnesini betimlerken Athena’nın Arakhne’nin alnına Cytoriaco Radium de Monte – Kytoros Dağı’ndan gelen şimşir mekik ile vurduğunu söyler. Tabii ki kibrin cezası sadece bir dayak olmamış, Tanrıça Athena, Arakhne’yi bir örümceğe çevirerek sonsuza dek tozlu duvar köşelerinde ağ örmeye mecbur kılmış.

Diğer bir mitos çeşit sonsuzluğa erişen aşk öyküsü olan Nymphe (Su Perisi) Salmakis ile Hermaphroditos’un öyküsü. Bu öyküde Gideros nerede derseniz; şair, Peri Salmakis’in güzelliğini anlatırken, “Salmakis saçlarını Kytoros’tan gelen şimşir tarakla tarardı” der.

Gün akşama dönerken ayrılıyoruz Gideros koyundan. Zaman uçan şahinler misali bizden uzaklaşıyor. Gözlerimi kapattığımda evrenin bu suların derinliklerine bastığı güçlü bir notayı duyuyorum. Zihnim yitik bir rüzgâr gibi Cide sahiline doğru esiyor. “Zaman bir lazer diski/ Ya da sonsuz sayıda çapı olan,/ Yekpâre bir değirmen.” (Tuna Kiremitçi)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar